Japonya seyahatı için en güzel zamanı

Japonya gerçekten çok değişik bir ülke, gitmenizi çok tavsiye ederim. Bavulunuzda meyve götürün, orada pek bulunmuyor.

Japonya seyahatı için en güzel zamanı
Japonya seyahatı için en güzel zamanı

Japonya bana dünyadaki diğer ülkelerden çok daha farklı bir yer gibi geliyor. Japonların kültür ve güzellik anlayışları beni bugüne kadar hep büyülemiştir. Babam biz çocukken bir iş seyahati için Tokyo’ya gitmişti ve döndüğünde bize bir sürü hediye getirmişti. Hediyelerin ne olduğunu hatırlamıyorum ama paketlerin ne kadar özenle bağlanmış olduğunu bugün bile hatırlıyorum. Paketler adeta bir sanat eseri gibi duruyordu ve onları açmamamız gerektiği hissine kapılmıştık.

30 yaşıma geldiğimde omurgamın üzerine Japonca olarak bir dövme yaptırdım: “Ben sevdiğime aitim, sevdiğim de bana ait.” Evliliğim boşanmayla sonuçlandı ve oraya bir isim yazdırmayacak kadar akıllı olduğum için tanrıya şükrettim. Rüyalarımın erkeği ile sonunda tanıştığımda 39 yaşındaydım ve yıllar boyunca hayalini kurduğum bu güzel ülkeyi birlikte ziyaret etmeye karar verdik. Birkaç gün Tokyo’da, biraz Kyoto’da ve 2 gün Naoshima adasında kalacak şekilde seyahatimizi planladım.

Tokyo’yu hayalimde çok daha kalabalık ve kargaşa dolu bir yer olarak hayal ediyordum ancak oraya gittiğim zaman şehrin huzurlu ve yemyeşil parklarla dolu olduğunu gördüm. Elbette Tokyo’nun bir de Shinjuku bölgesi gibi kalabalık ve karmaşık bir yüzü de var. Orada bir robot restoranında rezervasyon yaptırdım. Genç insanlara yönelik tasarlanmış sıradan bir gösteri izlemenin eğlenceli olacağını düşündüm. Ancak bu tecrübemiz tam anlamıyla bir felaketti. Gösteriyi sonuna kadar izlemek veya eğlenebilmek için gerçekten çok sarhoş olmanız lazımmış. Elbette ki biz değildik!

Kerem bir mimar olduğu ve tasarımları çok sevdiği için sizin de benzer zevkleriniz varsa kesinlikle 21_21 DESIGN SIGHT’ı  tavsiye edebilirim. Bina ve interaktif sergi gerçekten çok eğlenceli ve büyüleyiciydi. Bir arkadaşım bize Uma Thurman’ın Kill Bill’de oynadığı Gonapchi Nishiazabu restoranına gitmemizi önerdi. Atmosfer güzel olmasına rağmen, yemeklerin kalitesi ortalamanın üzerine geçemedi. Bir Sumo güreşi izlemeyi ya da dövüşçüleri antrenman yaparken izlemeyi çok isterdim. Maalesef orada olduğumuz süre boyunca izleyebileceğimiz bir müsabaka yoktu. Dindar birisi olmamama rağmen, Kenzo Tange’nin tasarladığı St. Mary Katedralinden çok etkilendiğimi söylemeliyim.

Kyoto’ya gittiğiniz zaman elbette birkaç tapınak ziyaret etmelisiniz. Ancak bir günlük tapınak ziyaretinin yettiğini ve bir süre sonra hepsinin birbirine benzemeye başladığını söyleyebilirim. Birkaç tapınak ve son derece etkileyici Zen bahçesi görmekten ötürü son derece mutlu oldum. En sevdiğim tapınak kesinlikle Fushimi İnari Taisha’ydı. Gion’da kesinlikle bir Geyşa turu almanızı öneriyorum çünkü bu şekilde sokaklarda kostümle yürüyen insanlar görüyorsunuz ve kültürü çok daha yakından görme fırsatınız oluyor. Burada göreceğiniz insanların hepsi komşu ülkelerden turist olarak gelen ve bir günlüğüne Geyşaya benzemek isteyen insanlardan oluşuyor. Tahta sandaletler ve geleneksel kıyafetler giyiyorlar, saçlarını ve makyajlarını ona göre yaparak bu tecrübeyi bir günlüğüne yaşıyorlar. Elbette burada göreceklerinizin “Bir Geyşanın Anıları” ile uzaktan yakından ilgisi yok.

Bana göre Kyoto’ya 3 gün ayırmak biraz fazla ama Naoshima adasında daha fazla kalmak isterdim. Esasında böyle muhteşem bir yeri görmek için son derece şanssız bir zaman seçmişiz çünkü biz oraya gittiğimizde hava yağmurluydu. Naoshima’yı ağzına kadar sanatla dolu bir ada olarak düşünebilirsiniz. İnsanların evlerine giriyorsunuz ve orada ışıklandırılmış bir enstalasyon ya da bir ressamın sergisini gözlemleme şansı bulabiliyorsunuz. Kaldığımız otel de doğa, mimari ve sanatın birlikte var olduğu benzeri bir konsepte göre yapılmıştı. Otel içinde bir müze barındırıyor ve odanızda bulunan bütün resimler müzenin koleksiyonuna ait. Bu otel Tadao Ando tarafından 1992 yılında tasarlanmış.

Japonya’ya bayıldım ancak Kerem ile birlikte ülkemize geri gelmek ve bolca sebze meyve yemeyi çok özlemiştik. Japonya’da koca bir kavanoz yeşil salata bulmak neredeyse imkansız ve oradaki meyveler kiloyla değil, tane ile satılıyor. Ada son derece kalabalık olduğu için tarım yapacak pek fazla alanları yok. Bu yüzden denizden ne çıkartabiliyorlarsa onu yiyorlar: Balık ve deniz yosunu. Deniz yosunu salatasından bol bir şey yok diyebilirim. Ancak en muhteşem tecrübemizi Kappo Sakamoto’nun restoranında yaşadık. E-posta ile rezervasyon yaptırırken kendisine balık yemediğimi söylemiştim. E-postama şahsen geri döndü ve sadece benim için 12 çeşit yemek yaptıracağını söyledi. Bu restoranda son derece zor yer bulunduğu için rezervasyonlarınızı önceden yaptırmanız iyi olur.

Seyahat için en iyi mevsim: Eylül ve Kasım arası yağmur mevsimi ve hava oldukça yumuşak. Biz Ağustosun ortasında gittik. Sıcaklık dayanılabilirdi ancak %75’lik nem oranı bizi mahvetti. Sabahları son derece dinç uyanıyorduk ancak otelden dışarı çıkar çıkmaz nem dalgası bize adeta bir duvar gibi çarpıyordu. Eğer vişne bahçelerini görmek istiyorsanız oraya bahar sonunda, tercihen Mayıs gibi gitmelisiniz ama bütün turistlerin de bu zamanda geldiğini unutmayın.

Oteller: Tokyo’daki Granbell Hotel Shibuya otelimizi son derece ferah ve merkezi olduğu için çok sevdik. Ancak Sunlike Kyoto otelindeki ziyaretimizden hiç memnun kalmadık. Bütün Geyşaların olduğu Japonya’nın eski mahallelerinden Gion’da olduğu için otelin fiyatı son derece pahalıydı. Ancak Naoshima adasında Benesse House Hotel, tam anlamıyla ayaklarımızı yerden kesti.

Yolculuk: Türk Hava Yollarının her gün direkt uçuşları bulunuyor. Yolculuk 10.5 saat sürüyor. Tokyo havalimanına iner inmez Kyoto’ya giden tren biletlerimizi aldık ve rezervasyonlarımızı yaptırdık. Nozomi Tokaido Shinkansen kurşun treni süper hızlı ve rahat. Business class biletler almanızı ve yerel halkın yaptığı gibi yemeğinizi paket olarak yanınıza almanızı öneriyorum. Kapıda sattıkları haşlanmış pirinç kutularından birine mahkum olmayı istemezsiniz. Oraya gittiğimizde araba kiralamayı düşünüyorduk ancak tren ve otobüs seferleri son derece sıklıkla yapılıyor ve oldukça temizler.

Ekipman: Japonlar terlerini silmek için yanlarında sürekli olarak havlu taşıyorlar. Biraz temiz hava almak için bir yelpaze almayı düşünebilirsiniz. Kyoto’daki hediyelik eşya dükkanlarında çok güzel yelpazeler bulabilirsiniz. İçinde lokum olan bu küçük kutuları oradaki rehberlerimiz için Divan’dan aldım. Bu sürprizimiz karşısında inanılmaz derece mutlu oldular ve bize sürekli olarak teşekkür ettiler. Şimdi söyleyeceğim şeyi şaka zannedebilirsiniz ama kesinlikle değil: Yanınızda portakal falan gibi biraz meyve götürün. Japonya’daki en pahalı şey meyve ve orada neredeyse mücevher kadar değerli.

Bütçe: Tokyo’da bir gece için 25,650 Yen (750 TL) ödedik. Maalesef Kyoto’daki kötü otelimiz için 650$ ödemek zorunda kaldık. Biz tam sezonda gittiğimiz için oteller ağzına kadar doluydu. Bu yüzden rezervasyonlarınızı önceden yaptırmanızı öneriyorum. Kesinlikle rehber eşliğinde bir tur yapmanızı öneriyorum. Bir günlük rehber ücreti olarak True Japan Tour’a 27.000 (793 TL) ödedik. Kyoto için NaraWalk’ı denedik ve 6 saatlik bize özel bir rehber için aynı ücreti ödedik. Metroyu da sıklıkla kullandık. Son derece güvenli, temiz ve güvenilirdi. İş çıkış saatinde yeni aldığım Prada güneş gözlüğümü trende kaybettim ve bulmayı başardım!